meleklerin düş yaşamı

o kadar minnacık ki kelimeler, ellerimde kayboluyorlar. bir kelebekten mektup bekliyorum. oysa kanatları tozdan. incinir tül parmakları. titrek bir sevda elleri, kolları, bacakları… titriyorum.

ve ben kırmızı bir prensesim hala. konuşmayı unutmuş… ciddiyetini saray bahçesinde bırakmış bir küçük melek. ışıl ışıl. ve o bahçede bir küçük balık mutluluk. elime alamadığım minik çakıl taşları…

– günaydın.
– ben çıkıyorum.
– nereye?
– mantığımı kapı önünde bırakıp ay çekirdeği almaya gidiyorum kör bakkaldan. eteklerim saray bahçesindeki kiraz ağacında uçuşuyor.
– nesin sen?
– prensesim.

aşk prenses.
kırmızı prenses.

motorsiklet günlüğü

kırmızı günlüğümün kapağını yeniden açıyorum. yağmurlar dinsin, güneş yeniden açsın, bahar yüzünü yine göstersin ve sahil yolları kurusun diye yazıyorum. yine taşa oturalım. üşümesin bacaklarımız, kollarımız.

çeksinler ellerini saatlerden diye yazıyorum. kapamasınlar kapılarımı. tik tak tik tak zaman geçiyor demesinler diye yazıyorum. sihirli mantari yedim bile ben, hep küçücük kalacağım. durdu bile zaman, ben hep sek sek oynayacağım. çekilin önümden.

hayır. delirmedim daha. yarını bekliyorum.

ölü kelebeklerin dansı

bulucam… bulucam… bulucam…

bana sorduğun soruların elbette var cevapları. sadece çok düşünmemesi gerekiyor insanın. cevapları fısıldayan küçük melekler ensemdeler. o kadar yoğun ki kafamın içindeki sesler, onları duyamıyorum.
fakat hala güçlüyüm. hala güçlü senin de kolların, bacakların. uzun mesafelere gidebilecek durumdalar. aklının hayalinin almayacağı şeyleri hayal ediyorum. mavi. beyaz. denizaşırı. hayalim… böyle konuşamam.

o gece…
elimden düştü fincan yere. toprağın yedi kat dibine gömdüğüm ölüm, 25 parçaya ayrıldı. kollarım açık. bekliyorum. kafamın içerisinde tasnif ediyorum bildiklerimi-bilmediklerimi. doğum. biliyorum. aşk. biliyorum. gitmek. biliyorum. ellerin. bilmiyorum. sesin. bilmiyorum. çıkış. bilmiyorum. ölüm. biliyorum. gördüm. yıllar önce o fincanın içerisinde gördüm onu. incecik bir yaprak gibi titreyen ölümü gömmüştüm. çıktı yine, geldi buldu beni aşkla. köşeye sıkıştım.

onlar…
beklerler hep bizi… masa altlarında, kapı arkalarında. bütün iyi hisler ve kabuslar birarada. zamanını bilemezsin, baktığında bulamazsın, ellerinde tutamazsın. beklerler saklanıp… hobbitler gibi sessiz. bütün iyi ve kötü hayaller… mutlu hayaller kurarken suratlar değişiverir anlayamazsın. çünkü hepsinin geldiği yer aynı.
hepsi aynı deliğe saklandı.
yanlış bütün suratlar.

“Düşünde kendini bir kelebek olarak gören biri bir kez uyandıktan sonra, bir kelebek olmadığından ve artık düşünde, kendini bir insan olarak görmediğinden hiçbir zaman emin olamaz.”

günaydın güneş

herşeyin yolunda olduğunu düşünmek güzel. bazen çok kötü dibe batıyor insan. çıkabilmek için sakin, huzurlu kıyılara ihtiyacı oluyor. benim kıyım geliyor. hazırlamalıyım kendimi. herşeyin yolunda olduğunu düşünmeliyim öyle olmasa da…
yattık kalktık yattık kalktık yattık kalktık.
geldi bahar.

led zep quiz


You Are
Fool In The Rain

You are a very bizarre person, to say the least. You don’t think the way most other people do. And you probably don’t really care.

You defy convention, and probably really like burritos. And you’re very content with your life. You’re a ray of sunshine. Piercing, bizarre end-of-the-world sunshine, but sunshine nonetheless. While most people are going to college to be lawyers or accountants or something, you’d be just as happy working at Tippy’s Taco Stand in San Dimas, CA.

You probably have a really interesting car. You definitely do not drive a Honda Civic. There’s a good chance that you smoke weed. There’s a good chance you sell it.

Everybody worth anything likes you a lot.

Take the Which Led Zeppelin Song Are You? Quiz

kasabanın en güzel kızı

o kadar çok sevmiştim ki o küçük çocukları, hastalıklarına üzüldüm, ağladıklarına üzüldüm, derslerine üzüldüm… derslerini alamayışlarına üzüldüm. hayat neler bırakmıyor oysa avucumuza. tutmayı bilseler ben de küçük elmalar bırakıyordum aynı avuçlara. sıcak, mutlu günler…

G
düştükçe hızlanıyor insan. çakılma potansiyelini kinetiğe çeviriyor. yere yakınlaştım. bunu sararan yerlerimin yeniden morarmasından anlıyorum. bırakın beni düşeyim. tutup arada çekmeyin yukarı doğru. canım yanıyor. serbest… düşme… serbest…

beyaz
ellerinin üzerinde ölümü gördüm. sana ölümü getireceğim derken ne dediğimi hatırladım birden dün gece. yapacağım en son şey olsa da getireceğim. çok yüksekten düşerken… birileri herşeyi bal gibi bilirken…

onbir
11 yıl geçti bazı şeylerin üzerinden 11 gün nedir ki!

sıcak
soğudu vucudum. yüzümden başlayarak morardı. halihazırda ölmüş bile olabilirim. o kadar çok canını sıktım ki bazı insanların, ölümü haketti bazı parçalarım. neşe kalmadı yüzlerinde. hasta oldular. susmam lazım artık. başkalarına konuşmam lazım. buradan gitmem lazım. burada durmamam lazım. herkes neden böyle ciddi bakıyor suratıma?

down on my knees
baş aşağı eğilip bacaklarının arasından geçen günlere bakarken… yaşlandıkça unutuluyor kumsallar, denizler, diz kokusu. dirseklerime kadar sokuyorum kollarımı o fıçının içine. aradığım bir küçük toplu iğne. yeşil başlı.
toturu özlüyorum.

ca commence avec toi

rakı eşliğinde.
müzik girer.
akordeon…

aklımdan geçenler. bir yerinden tuttum bu masalın. bırakasım yok aslında. imkansızlık beni o sahile götüren. orada oturacağım. kırmızıyla. masalları anlatacağım ona. sen hiç anlamayacaksın biliyorum. sular kesik. yalnız uyumayı sevmem. hayaletlerden korkarım çok. o dolabın üzerinde durup bana baktıklarını hatırlıyorum. hala o dolabın üzerindeler biliyorum. yataklar değişti. geceler değişti. onlar hep oradalar.

karabasanlardan bahsedip kimsenin canını sıkamam. saçlarım fönlü. gözlerimde sürmeler. en neşeli maskem var suratımda. o gelecek.

aslında sevişildiğini düşünmek içimi acıtıyor bir yandan. o sahile gitmemiz lazımdı. ölümü vereceğim sana. bembeyaz ölümü. simsiyah lekelerin arasından akıtıp kanımı… sen beni okuma!

mum söndü. sen gelmedin hala. oysa bütün büyüleri sana yapmıştım. o kadar açıktım ki. seninle hiçbir şeyin arasına girmedim. açık.

– yapamam.
– yapmalısın. ancak onu yiyip sıçtıktan sonra unutabilirsin. hadi ne olur uslu kız ol. bir kaşık annen için. bir kaşık baban için. ağzını aç. sen büyük bir kahramansın. yaptığın şeyi herkes yapamaz. evet. biliyorsun.
– sen beni niye uyarmadın.

fanny fink. mezarında rahat uyu.

bir kez olsun. son bir kez olsun aşık olmak istedim.
sesler! kulaklarım sağır oluyor!
aşık oldun mu?

aramamam lazım seni. aşkı dağıtmamam lazım. vucutlarımız bir ceset olacak. vucutlarımız bir ceset olacak! ölümü getireceğim sana. bileklerimden kanlar damlarken… en yakın arkadaşıma sarılacağım. bembeyaz tenimle. ölü bedenimi bırakacağım avuçlarına. ölümsüzlüğü bile yaşamış olan bedenimi.

sevişiliyor… beyaz ölüm! sen bunları okuma!

onlar bana bitkiler, zaman zaman da çiçeklerin taç yapraklarıyla dokundular…

keiner liebt mich – doris dörrie

where the wild roses grow

yaz. hiç durmadan yaz sen. sabah kalk. beynini bırak yatağının başucunda. işe git. akşam yat. ağla.
sen yalnızdın hep prenses. ağla.

they called me the wild rose
but my name was elisa day.

uzak

denizin kıyısında oturup kırmızıyla konuşuyorum yine. eski günlerdeki gibi.

– neredeydin bunca zaman?
– araya kış girmişti, hatırlamıyor musun?
– kışın da gelenler vardı buraya.
– benimki kara kıştı.

yürümeye halim yok. hep bu kıyıda otursam. gelenler, gidenler, görmek isteyenler… kırmızıyla ben… sohbet ederken… sabah güneşini izlerken… yüzerken usul usul… kırmızı yanımda kıpkırmızı gözleriyle… yazın tadını çıkararak…

küçük kurtçuklar vardı elmanın içinde. elime aldım. ısırdım. dişlerimin arasında kaldı boğum boğum vucutları. korkmam hiç. kırmızı da…

– istersen, seninle bütün yaz burada kalabilirim.
– yapman gerekenler var, git.
– yapılması gerekenlerin tamamını yaptım ben.
– git dinlen o zaman, hava soğuk.

hava soğuk biraz. yaz gelmemiş daha. kumsalda yürüyenler var. uzakta. suyun üzerine ayışığı vuruyor. yalancı yakamoz. belki de kırmızıyla hep hayal ettiğimiz kumsal buydu. şu an bunu tam olarak anlayamıyorum.
çok ışık var. karanlık var. gece. gündüz. kırmızı düşler. gözünü açma!

bazı insanlar meyveli yoğurt yiyebilir içinde çilekler varsa.
bazı insanlar kafayı yiyebilir. içinde kiraz varsa.