saten çarşaflar geri geldi.
katran karası arabesk.
guten morgen!
primavera-estate 2005
baharın geldiğine her sene benim kadar şaşıran var mıdır acaba?
bahar geldi! geç geldi ama artık geldi bahar. bacaklarım hava alıyor. ayaklarımı bileklerime kadar suya sokabilirim. hatta temiz bir deniz bulursam girebilirim bile. yaşlandım. temiz deniz de ne ki?
neredeydi shangri-la? bu sene bahara da geç kaldım. yakalayamadım denizi.
iyi geceler
kırmızı parmak uçlarımda yürüyorum. geceleri vampir oluyor ruhum, küçük çocukları bile dişliyorum. gündüzleri sünepe bir ev kızı. gündüzleri yorgun bir ev hanımı. gündüzleri sevmiyorum. kapkara oluyor tabanlarım bütün gün tozlu parkeler üzerinde. geceler kırmızı parmak uçlarım. geceler sarı çarşaf. geceler pis kokulu neşeler. gündüzler temiz ama mutsuz.
senin elinden tutmak isterdim çocuk. istediğin yere seni götürmek isterdim. geceleri vampir olmasaydım yapardım da bunu. geceleri yalnız olmasaydım yapardım.
bir yazdığımı bir daha okumadan yaşadım hep.
yapardım.
ama şimdi yalnızım. çok yalnızım geceleri. bu yüzden sana eşlik edemem. seninle arkadaşlık edemem.
oysa masal ne kadar güzeldi. canının her istediğini yapan fil lumpy gibi. alice harikalar diyarında gibi. sonra lewis carroll pedofil oldu. sonra bütün babalar sapık oldu. sonra bütün amcalar elma şekerleriyle küçük kızları evlerine götürür oldular. o zaman ben de vampir oldum. elma şekeri uzatan ellerini dişlemek için. hep yanlış yolları gösteren işaret parmaklarını koparmak için.
non, rien de rien. non je ne regrette rien.
sarı
günaydın güneş.
acemi rüzgar yüzüme vurdu sahil yollarını dolaşırken. gizli odalarına girdim boğazın. çıkamayacağımı sandım ama hep başarıyla çıktım karabasanlardan. bahar geldi yine. yaza çevirdi yüzünü. ani gelmeye başladı mevsimler bu şehre. çok ısındı, çok bozdu iklimini. hasat vakti erken geldi. gitmek, gitmek, gitmek vakti…
çilek
günaydın güneş.
evde iki kedi olması çok güzel. durmadan sevişmeleri kulak tırmalayıcı.
bebek bekliyoruz.
shine
küçük bir çocuğun büyüyünce ne olacağını merak etmek… sen hep yanında olacak olsan da merak edersin bunu. çocuğun nereye gideceği belli olmaz çünkü. çocukların yetiştirilmesi, büyütülmesi, birilerinin eseri olması kavramlarina karşı bir insanım. çocuk sürpriz olmalı. yetiştirilmemeli. planlanmamalı. hele de sürprizci çocuklara kimse dokunmamalı. bu yüzden hep merak ediyorum yanında durduğum çocukların ne olacaklarını. sadece hayal kırıklığına uğramadan büyümelerini istiyorum. hayal kırıklığı çocuğu mutsuz yapar. bir çocuğun olmaması gereken tek şey mutsuz olmak. her şey olabilir, doktor, hemşire, çöpçü, sahtekar bile olabilir. ama mutsuz olmamalı. mutsuzluk insanı öldürür. kar yağdığında, yağmur yağdığında, güneş açtığında, bahar geldiğinde, yazın denize girerken… hep kar yağar çocuğun içine. yatakları hep soğuktur. soğuk yataklar daha da mutsuz yapar insanı. üşürken ölür yavaş yavaş.
ellerini tutmak lazım küçük çocukların hep. gözlerinin içine bakmak lazım. tembellik yapabilmeleri lazım. matematik dersleri kötü olabilir. öğretmenleri tarafından sevilmeyen çocuklar olabilirler. zaten kim sever ki öğretmenleri? yalnız mutsuz olmasınlar. geri kalan her şey boş.
çorak
2 saat – sadece 2 saat.
yarın belki 6 saat kadar gorebilirim.
ne işim var benim bu cafede?
cır cır böceğiyim ben. bütün gece cır cır cır cır. yazları bizim evin yanındaki elektrik direğine yapışıp sabaha kadar beynimi yiyen bi tane vardı. hep aynı cır cır böceği, yıllardır… tanıyorum onu. o benim annem sanırım. ya da teyzem. bu yaz adaya gittiğimde alacağım onu da yanıma. benim sesimin kısıldığı yerde o devam etsin. sabahlar olmasın.
beyaz
televizyon aptal kutusu. dün gece, en berbat zamanımda, kendimi emrahlı bi dizi izleyerek sakinleştirdim. kafamdaki bütün kötü kurtlar gitti, emrahın yanındaki hafif çilli kız oluverdim birden. yatağın üzerinde öylece oturuyorlar. emrah kıza “günaydın prenses” diyor. biraz gözlerim doluyor ama az önceki kriz değil bu göz dolması. sadece biraz hüzünleniyorum.
belki de diğer bütün unvanlar gerçekten hiçbi şeydir. benim düşündüğüm gibi prensesliktir her şey. ve hala daha sarayıma kavuşamadığım için, hala dolambaçlı patikalarda gezindiğim için böyle mutsuzumdur. 25 yaşındayımdır ve işler gittikçe sarpa sarmaktadır. kalkamadığım yüklerin altına girmişimdir belki. belki dün gece bağıra bağıra ağlarken cep telefonuma bakıp arayıp anlatabilecek bir tek insan bulamadığım içindir bütün bu mutsuzluk.
dün aramadı. belki de vakit bulamadı. ama aramadı işte. çok ihtiyacım olduğunu bilmiyordu. o kadar çok ihtiyacım olduğunu bilmiyordu. ondan başka konuşabileceğim insan yok şu anda. annemlere anlatamam, panik olup yollara vuruyorlar kendilerini. arkadaşlarıma da anlatamam kimsenin canını bu kadar sıkamam…
hiç anlatamadım, hiç anlamadılar…
herkes neden düşman? herkes neden düşman?
arabesk günleri çok seviyorum. gene geri geldiler. çok sevdiğim için değil ama. acı çektirmek için geldiler. ben de çok sevdiğimi söyleyerek onları korkutmak istiyorum. korkutmak ve kaçırmak. onları sınıyorum. karanlıkta mor ve ötesi eşliğinde rakı içiyorum. ağlıyorum. burnumu çekiyorum. beynim bulanıyor. bir anda karanlık bir çukurun içinde buluyorum kendimi.
o gece telefonda neden sana bok çukurundayız dediğimi ben de anlayamadım. oysa o sırada çok eğleniyordum. o gece kimleri aramışım hiç bilmiyorum. ellerim tiriyordu ertesi sabah.
– sabah var mı artık?
– hiç bilmiyorum.
– akşam?
– süper!
küçük bir kuş koymuştu içime. kalbimin durduğu yere. pıt pıt. pıt pıt. kuşun kalbi benim kalbimden de küçük…
– çok üşüyorum geceleri, berbat çukurlara giriyor uykularım. karabasanlar geri döndü diyorum sana. ellerimi tut. yine başımı okşa. burası çok soğuk. tutamıyorum kendimi. pervazlar yine çok yakın. aklım burnumun ucunda yine.
çok özledim!