where the wild roses grow

yaz. hiç durmadan yaz sen. sabah kalk. beynini bırak yatağının başucunda. işe git. akşam yat. ağla.
sen yalnızdın hep prenses. ağla.

they called me the wild rose
but my name was elisa day.

uzak

denizin kıyısında oturup kırmızıyla konuşuyorum yine. eski günlerdeki gibi.

– neredeydin bunca zaman?
– araya kış girmişti, hatırlamıyor musun?
– kışın da gelenler vardı buraya.
– benimki kara kıştı.

yürümeye halim yok. hep bu kıyıda otursam. gelenler, gidenler, görmek isteyenler… kırmızıyla ben… sohbet ederken… sabah güneşini izlerken… yüzerken usul usul… kırmızı yanımda kıpkırmızı gözleriyle… yazın tadını çıkararak…

küçük kurtçuklar vardı elmanın içinde. elime aldım. ısırdım. dişlerimin arasında kaldı boğum boğum vucutları. korkmam hiç. kırmızı da…

– istersen, seninle bütün yaz burada kalabilirim.
– yapman gerekenler var, git.
– yapılması gerekenlerin tamamını yaptım ben.
– git dinlen o zaman, hava soğuk.

hava soğuk biraz. yaz gelmemiş daha. kumsalda yürüyenler var. uzakta. suyun üzerine ayışığı vuruyor. yalancı yakamoz. belki de kırmızıyla hep hayal ettiğimiz kumsal buydu. şu an bunu tam olarak anlayamıyorum.
çok ışık var. karanlık var. gece. gündüz. kırmızı düşler. gözünü açma!

bazı insanlar meyveli yoğurt yiyebilir içinde çilekler varsa.
bazı insanlar kafayı yiyebilir. içinde kiraz varsa.

primavera-estate 2005

baharın geldiğine her sene benim kadar şaşıran var mıdır acaba?

bahar geldi! geç geldi ama artık geldi bahar. bacaklarım hava alıyor. ayaklarımı bileklerime kadar suya sokabilirim. hatta temiz bir deniz bulursam girebilirim bile. yaşlandım. temiz deniz de ne ki?

neredeydi shangri-la? bu sene bahara da geç kaldım. yakalayamadım denizi.

iyi geceler

kırmızı parmak uçlarımda yürüyorum. geceleri vampir oluyor ruhum, küçük çocukları bile dişliyorum. gündüzleri sünepe bir ev kızı. gündüzleri yorgun bir ev hanımı. gündüzleri sevmiyorum. kapkara oluyor tabanlarım bütün gün tozlu parkeler üzerinde. geceler kırmızı parmak uçlarım. geceler sarı çarşaf. geceler pis kokulu neşeler. gündüzler temiz ama mutsuz.

senin elinden tutmak isterdim çocuk. istediğin yere seni götürmek isterdim. geceleri vampir olmasaydım yapardım da bunu. geceleri yalnız olmasaydım yapardım.
bir yazdığımı bir daha okumadan yaşadım hep.
yapardım.
ama şimdi yalnızım. çok yalnızım geceleri. bu yüzden sana eşlik edemem. seninle arkadaşlık edemem.

oysa masal ne kadar güzeldi. canının her istediğini yapan fil lumpy gibi. alice harikalar diyarında gibi. sonra lewis carroll pedofil oldu. sonra bütün babalar sapık oldu. sonra bütün amcalar elma şekerleriyle küçük kızları evlerine götürür oldular. o zaman ben de vampir oldum. elma şekeri uzatan ellerini dişlemek için. hep yanlış yolları gösteren işaret parmaklarını koparmak için.

non, rien de rien. non je ne regrette rien.

sarı

günaydın güneş.

acemi rüzgar yüzüme vurdu sahil yollarını dolaşırken. gizli odalarına girdim boğazın. çıkamayacağımı sandım ama hep başarıyla çıktım karabasanlardan. bahar geldi yine. yaza çevirdi yüzünü. ani gelmeye başladı mevsimler bu şehre. çok ısındı, çok bozdu iklimini. hasat vakti erken geldi. gitmek, gitmek, gitmek vakti…