for whom the bells tolls

etkisi azalıyor bir herşeyin üzerinden belirli bir süre geçince… kolumdaki yaraya bakıyorum, kabuk kurumuş, bir krem sürsem yumuşar belki. yumuşasın istemiyorum. böyle kupkuru kalsın istiyorum. kabuk iyice sertleşince koparıp alacağım ki bir kabuk daha yapsın. daha derin yaralar da gördüm önceden, daha dolgun kabuklar da yoldum. fakat sanırım bugüne kadar gördüğüm en kaliteli kabuk bu. küçücük bir sıyrıktan bu kalitede bir kabuk beklemezdim doğrusu. şaşırdım.

noktalı virgülün nasıl kullanıldığını bilmediğim için bazı cümlelerim çok anlamsız kalıyor…

uzakta birileri kırmızı kırmızı bağırıyor. işte asıl şimdi çamura battık. bana bak. yüzüme bak. ben buyum demeyeceğimize dair söz vermiştik birbirimize. kendimi ispatlamaya çalışmıyorum tartışırken, sadece çok korkuyorum. yüzüme bak. arkanı dönme.

*******************************************************************

babamın kucağından daha güzel bir koltuk gördü mü acaba popom? sanmıyorum. bir şeyleri özledim yine. çocuk olmayı değil, kucakta olmayı istiyorum sadece. eskilerde yaşanmış güzel bir gün var, ona aşeriyorum. 5 gün içerisinde o gün bana gelsin istiyorum. bir saatliğine de olsa o günü yaşamak istiyorum. hava çok açık, uçsuz bucaksız yeşillik. orman değil ama… kara orman değil. uçsuz bucaksız yeşil. çok özledim.

kırmızı

hiç gitmeyeceğim.
buradayım ben merak etme.
gitmedim ki zaten.

bir küçük papatya. boylu boyunca uzanmış toprağa. yapraklarını açıp tertemiz havayı içine çekmiş. hep ters yöne baktığını farketmiş birden. güneş tam önündeymiş böyle uzanınca. sonra nefesini tutmuş. tertemiz havayı hep içinde tutmuş ondan sonra.

masallar hep mutlu sonla biter.