cır cır böceğiyim ben. bütün gece cır cır cır cır. yazları bizim evin yanındaki elektrik direğine yapışıp sabaha kadar beynimi yiyen bi tane vardı. hep aynı cır cır böceği, yıllardır… tanıyorum onu. o benim annem sanırım. ya da teyzem. bu yaz adaya gittiğimde alacağım onu da yanıma. benim sesimin kısıldığı yerde o devam etsin. sabahlar olmasın.

beyaz

televizyon aptal kutusu. dün gece, en berbat zamanımda, kendimi emrahlı bi dizi izleyerek sakinleştirdim. kafamdaki bütün kötü kurtlar gitti, emrahın yanındaki hafif çilli kız oluverdim birden. yatağın üzerinde öylece oturuyorlar. emrah kıza “günaydın prenses” diyor. biraz gözlerim doluyor ama az önceki kriz değil bu göz dolması. sadece biraz hüzünleniyorum.

belki de diğer bütün unvanlar gerçekten hiçbi şeydir. benim düşündüğüm gibi prensesliktir her şey. ve hala daha sarayıma kavuşamadığım için, hala dolambaçlı patikalarda gezindiğim için böyle mutsuzumdur. 25 yaşındayımdır ve işler gittikçe sarpa sarmaktadır. kalkamadığım yüklerin altına girmişimdir belki. belki dün gece bağıra bağıra ağlarken cep telefonuma bakıp arayıp anlatabilecek bir tek insan bulamadığım içindir bütün bu mutsuzluk.

dün aramadı. belki de vakit bulamadı. ama aramadı işte. çok ihtiyacım olduğunu bilmiyordu. o kadar çok ihtiyacım olduğunu bilmiyordu. ondan başka konuşabileceğim insan yok şu anda. annemlere anlatamam, panik olup yollara vuruyorlar kendilerini. arkadaşlarıma da anlatamam kimsenin canını bu kadar sıkamam…

hiç anlatamadım, hiç anlamadılar…

herkes neden düşman? herkes neden düşman?

arabesk günleri çok seviyorum. gene geri geldiler. çok sevdiğim için değil ama. acı çektirmek için geldiler. ben de çok sevdiğimi söyleyerek onları korkutmak istiyorum. korkutmak ve kaçırmak. onları sınıyorum. karanlıkta mor ve ötesi eşliğinde rakı içiyorum. ağlıyorum. burnumu çekiyorum. beynim bulanıyor. bir anda karanlık bir çukurun içinde buluyorum kendimi.

o gece telefonda neden sana bok çukurundayız dediğimi ben de anlayamadım. oysa o sırada çok eğleniyordum. o gece kimleri aramışım hiç bilmiyorum. ellerim tiriyordu ertesi sabah.

– sabah var mı artık?
– hiç bilmiyorum.
– akşam?
– süper!

küçük bir kuş koymuştu içime. kalbimin durduğu yere. pıt pıt. pıt pıt. kuşun kalbi benim kalbimden de küçük…

– çok üşüyorum geceleri, berbat çukurlara giriyor uykularım. karabasanlar geri döndü diyorum sana. ellerimi tut. yine başımı okşa. burası çok soğuk. tutamıyorum kendimi. pervazlar yine çok yakın. aklım burnumun ucunda yine.

çok özledim!