nothing else matters

yavaşça bana doğru yaklaştı sarı depresyon. kış ortasıydı. yatağımdaydım. yataktan çıkamıyordu parmak uçlarım.

parmak uçlarım her seferinde nasıl daha soğuk oluyor?

saçlarımı okşadı sarı depresyon. çocukmuşum gibi. onun çocuğuymuşum gibi. tanıdık kokusu burnuma geldi.

saçlarımı kavradı sarı depresyon. ellerimi göğsüme, ayaklarımı karnıma çektim. uzanırsam donar parmak uçlarım. parmak uçlarımdan parmaklarıma kangren gibi yayılır soğuk. uzanmamalıyım boylu boyunca.

beni yavaşça bıraktı sarı depresyon. daha fazla üşümemeliyim. bu yataktan çıkıp paltomu giyeceğim. içi muflonlu botlarımı ayağıma geçireceğim. kapıyı kilitleyeceğim. asansörle 2 kat ineceğim. kapının otomatiğine basıp var gücümle çekeceğim kocaman ağır apartman kapısını. otobüs durağından geçeceğim. sonra otoparkın içinden. kestirmeleri bilirim uzun yıllardır bu mahallede yaşıyorum. köşeyi dönüp kasabın önünden geçeceğim. selam vereceğim kasaba. sonra bakkala. çocuklarımı okullarından alacağım. bir bir. birer birer eve getireceğim. daha fazla kalamam bu yatakta. daha fazla üşüyemem. daha fazla büyüyemem bu yatakta.

nasıl düşürdük bu kadar standartlarımızı? nasıl kabul ettik bu çöplükte yaşamayı? uzakta ülkeler vardı yolları bize açık. gidemedik. kaç kere denedik. keç kere yenildik. kaç kere denemedik. kaç kere deneyemedik. şarkı. uzaklardan duyduğun o ilk gençlik şarkısı. neşeli günlerden kalma. nasıl kabul ettik bu çöplükte yaşamayı? bunca neşeli şarkı arasında nasıl ikna olduk bu çöplüğe. çocuklar neredeler? bu çaresizliğin sebebi ne?

bu kadar kapana kısılmış olmamalıydık. 

büyümeyecektim ben. büyümeyeceğim. büyütemeyeceksiniz.