andante

sessizce ayağa kalkıyoruz. değerli eşyalarımızı toparlıyoruz. acil durum eşyaları… anılar, Umay’ın Veda Busesi, Yaşamın ucuna yolculuk… fotoğraf albümleri, bir tane ağır bellek, minik video kamera cd’leri… çocukların ilk zıbınları, 2 minik oyuncak… lise günlüklerim… toparlayıp ayağa kalkıyoruz. özlediğimiz yeşillerden mavilere koşmak için. özlediğimiz günyüzlü insanlara günaydın diyebilmek için. özlediğimiz satırları toparlayabilmek için.
senin gibi, senin yaşında…

Çünkü sinir hastalığı da bulaşıcı bir şey. Hem öyle mikrop almakla değil, bir insanın umutsuzluğunu derinden algılamakla bile geçebilir. O zaman gücün varsa kurtar kendini.

50mila lacrime

yolda yürürken. meleğim elimi tutarken. çocukluğumdan bir cümle söyleyiveriyor. kafamda bütün kodlar yeniden yazılıyor. hepsi bir bir çözülüyor. çözülüyorum. dizlerim titriyor. babamın elinden tutup okula giden küçük bir kızım. bu yol beni koşturuyor baba. bu yol beni koşturuyor. dümdüz asfalt. tertemiz. sonsuz gri bir asfalt. sefaköy’de çamurun ve çingenenin bol olduğu bir mahallede yaşıyoruz. dümdüz çamursuz asfalt bulunca koşabiliyorum. ayaklarım çamurlara batıyor normalde. bileklerime kadar çamura batıyorum. çingene çocukları arkamdan taş atıyorlar. kaçamıyorum. gece rüyalarıma giriyor koluma çatal batıranı. sen de batır ona. batıramam canı yanar. benimki çok yandı çünkü. batır. sen de batır. batıramam ağlar sonra.

çocukluğum kalın uçlu tükenmez kalemle yazılmış aklıma. kaybettiğim o masalı yaşamak istiyorum. yedi cücelerimle. kucak dolusu bebeğimle. gözleri açılıp kapanabilen o sarı kıvırcık saçlı prenses bebeğimle. elinden tutuyorum onun. beraber okula gidiyoruz. ısrarla mavi prenses elbisesini giyiyor. kim ne derse desin giyiyor o elbiseyi. dünyanın en rüküş, en tatlı, en kıvırcık prensesiyle okula gidiyoruz. çamura batmıyoruz. çingene yok yolda. taş atan yok. çatal batıran yok.

birden bir cümle söylüyor. hepsi başımdan aşağı yıldızlar gibi yağıyor. deniz’in elini ısıran horoz gelip beni kovalıyor. ellerim tatlı tatlı kanıyor. kanımı yalıyorum. yoğun demir tadı geliyor dilimin ucuna.

“anne sen bu kadar çok şeyi nasıl biliyorsun?”

2014

kollarımı kafamın etrafına doluyorum. beynim üşüyor bazen. üşümeyelim isterim. anne olduğum için. bellerimiz üşümesin isterim. elleriniz üşümesin. ellerinizi tutayım. ellerinizden tutup sizi taksim parkına götüreyim. vondel parka götürecektim hatırlıyor musun. elinden tutup götüremedim seni. anne olmam gerekiyordu o zaman. fakat şimdi yoğun bir bahar ihtiyacı.

eğik yazı

kızımın güzel yazı defterine milyonlarca yuvarlak çizdik beraber. ben bunları geçtim diyorum dinlemiyor. elimden tutup bana da çizdiriyor. mecburum. o masallar yazabilene kadar birer birer çizeceğiz bütün harfleri, kelimeleri, cümleleri. o üzülmesin diye ben kendimi üzeceğim uzayıp giden masallara bakarken. elimden tutup beni okuluna götürecek belki. gecenin bir yarısı arayıp anne ben seni çok sevdim, bir seni sevdim anne diyecek. sonra bir gün en çok beni sevdiğini unutacak. unutup elimi bırakacak. ben kendi masalımı yazacağım anne diyecek. yürüyüp gidecek.

champs elysees

lise yatakhaneleri tarçın. lise yatakhaneleri cin. dünyanın en güzel melodisi. geceleri birbirimize okudugumuz dünyanın en güzel şiiri buydu. gündüzleri derslerde birbirimize yazdığımız… bütün o defterler… mektuplar… kızımın yanından kalkınca öksürmeye başlıyor. zayıf ciğer genetik. babasının kızı. şimdi seni özlüyorum. senin nasıl bir çocuk olacağını merak ettiğim günleri. uyumadığını biliyorum ehrimen. o güzel saçlı gür kirpikli çocuğa iyi bak. kötü çocuklarla gezme ehrimen. uyumadığını biliyorum. şiirden anlamayan çocuklarla gezme. çok uzaklara gitme. çok uzağıma düşme sakın. bana hep mektup yaz böyle. teninde lirik. leon de bruxelles’den bir kova midye resmi çek. bana gönder. carte de fidelite. gecenin bir yarısı ara. gecenin bir yarısı şiir yaz bana. unutma beni. sonra yine gel. kızlarım büyümüş olsun. kızlarımla gidelim taxime. ara sokaklara girelim. gecenin bir yarısı gözgözü görmezken telefonda gece klübü arayalım beraber. danseden adamların baldırlarına bakalım. kızlarım tutarlar beni. sen tutarsın. özgür tutar. travestiler sever beni çok. sesimden dolayı belki de. travestiler tutar. yuvarlanıp giderim. kötü yerlere gitmeyelim. kötü adamlara gitmeyelim. gitme. o güzel saçlı güzel kirpikli çocuğa söyle. temiz kokmak güzeldir. temiz olmak gibi güzeldir temiz kokmak…

ben seni en çok seviyorum.

milord

bana yaz de!

bana birisi yaz desin yine.
bahar gelsin sonra. anne beni döndür döndür döndür. dönerek madde bağımlılığı. çok hızlı dönerek kafayı bulmak. oyun oynamayı bilmemek. kendisi bir oyun olmak. bu şekilde bir ömür yaşanabilir mi?

bana gelsin. anne sen yaz desin. gözlerime baksın. benim meleğim okşasın yanaklarımı. saçlarıma dokunsun küçük melek parmaklarıyla. kelebek tozları yağsın baştan aşağı kelebek içinde kalayım. kalalım. mutluluk gelsin. bir kelimeyle gelsin. hiç gitmesin.

bahar geldi

haber vereyim dedim.

hem de bu sefer tam geldi. her zaman bahar olacak bir ülkeye seyahatim var. bebeğimle. sevdiğimle.

du bakalım.

hepinizden yardım isteyeceğim. yolum çok uzak çünkü.

henry lee

çok klişe. etrafına duvarlar örüp de sonra o duvarlara tırmanamadığı için ağlayan bir çocuk. o evden seni çıkaracak bir ele ihtiyacın varken, sımsıkı kapanmış yumruklar seçmişsen hayatında hergün ağlarsın. yavaş ve hızlı. istediğin gibi. pembe ve mavi. istediğin gibi. pembe der ayakkabılarını ister senden. verirsen mutlu olur vermezsen ağlar. mutluluk diye 25 sene süren bir arayışım vardı. profesyonel mutluluk arayıcısı. buldum. insan işini ciddiye alırsa hayatta başarılı olamayacağı alan yok gibi. uzun yolda giderken, karşıdan gelen arabaların uzunları gözümü alırken, kapatsınlar uzunlarını derken birden içime huzur doluyor. kafamı kaldırıp suratına bakıyorum. arkamı dönmeme bile gerek yok. mutluyum. arkadaki bonus track.