o kadar geceydi ki ve o kadar sarı
gözlerimi açtım,
karanlıkta el yordamıyla buldum gözlerini.
o kadar yalnızdı ki ve o kadar kırmızı
ellerimi uzattım,
karanlıkta yazdı bu şiiri.
o kadar geceydi ki ve o kadar sarı
gözlerimi açtım,
karanlıkta el yordamıyla buldum gözlerini.
o kadar yalnızdı ki ve o kadar kırmızı
ellerimi uzattım,
karanlıkta yazdı bu şiiri.
yanımda hep kuzeyyıldızı vardı.
saçlarım kıpkırmızı.
yolgezenler gibi sessiz, başımı kaldırdığımda… gözlerim…
hallo!
sesimi duyuyor musun? şımartılmak istiyorum. birisi bana günaydın desin!
bütün arkadaşlarım yaşamayı öğrendiler. çok seviniyorum. radiohead şarkıları dinleyip birbirimize acıdığımız zamanlar sona erdi. büyümek değil bu. yıllar önce ettim o yemini. ettik. şimdi sadece yaşamayı öğrendik, zavallı olmayı değil.
– baharın geldiğini haber vermiş miydim size?
beni affedin. hiç elma yemedim bu kış. meyve ağaçları bana küs. saçmaladığımı söylüyorlar sürekli. bense siz çiçek açın ve “bahar geldi”…
prensese yaz:
beklenmedik zamanlarda bir arkadaş… müsait misin? müsait değilim, ben hep sana aitim. müsait misin diye sorma bana. çık. gel. ara. rahat bırakma.
gece kızıla kaçan yıldız, sabah yüzünü buz gibi çiğle yıkadı. akan suya eğildi, kendini seyretti sabah alacasında. elleri sarıydı. saçları kan kırmızı.
kuzguni…
uykulardan uyandı, gül dalına dayandı. ötede o çok özlediği yeşil başaklar vardı. gökyüzüne baktı, inanamadı. her zaman…
başakların hala yeşil olduklarına inanmak bazen çok zor oluyor. sarı bir mevsimden çıktık. yıldızlar bile sapsarı oldu bir ara.
bahar geldi, uyandır beni.
yaz yaz yaz…
gecelerin sonu gelmezdi…
şimdi gündüzler bitmiyor.
seni özlüyorum çok.
tek kelime…
çok.
i’ve been working from seven to eleven every night…………
**************************
gene yaptim 🙂
günaydın.
kırmızı masalın sarı çarşaflı ikinci perdesi:
saçlarımdan sular damlıyor yine. yağmurdan her daim nefret eden saçlarım seni çok seviyor. seninle uyanılan sarı sabahlar… o mis gibi kokan odada. sarı çarşaflarla. biraz daha. hep bir mayıs sabahına. hep kısacık kalarak. hep çocuk… şımarmaya izin verilmeyen bahçelerden gelmişler, şımarmama izin vermeni istiyorlar. izin ver sussunlar. izin ver sarı olsunlar.
sabahları hep fısıltılarına uyanıyorum. izin ver…
günaydın. artık korkmuyorum sizden.
hep bahar… hep yaz… hep bahar…
birdenbire yelkovan hızla dönmeye başladı. böyle olduğu zaman eller titriyormuş gibi bir görüntü oluşuyor. gözler de uzaylı zekiye’ye benziyor. sesim çok tiz çıkıyor. sesimi bilenler artık tanıyamıyorlar beni. “ellerinizi havaya kaldırın” diyorum.
– bütün eller havaya. şimdi arkanızı dönün. hepinizi arkanızdan bıçaklayacağım.
eller titriyormuş gibi görünüyor. gözler uzaylı zekiye…
etkisi azalıyor bir herşeyin üzerinden belirli bir süre geçince… kolumdaki yaraya bakıyorum, kabuk kurumuş, bir krem sürsem yumuşar belki. yumuşasın istemiyorum. böyle kupkuru kalsın istiyorum. kabuk iyice sertleşince koparıp alacağım ki bir kabuk daha yapsın. daha derin yaralar da gördüm önceden, daha dolgun kabuklar da yoldum. fakat sanırım bugüne kadar gördüğüm en kaliteli kabuk bu. küçücük bir sıyrıktan bu kalitede bir kabuk beklemezdim doğrusu. şaşırdım.
noktalı virgülün nasıl kullanıldığını bilmediğim için bazı cümlelerim çok anlamsız kalıyor…
uzakta birileri kırmızı kırmızı bağırıyor. işte asıl şimdi çamura battık. bana bak. yüzüme bak. ben buyum demeyeceğimize dair söz vermiştik birbirimize. kendimi ispatlamaya çalışmıyorum tartışırken, sadece çok korkuyorum. yüzüme bak. arkanı dönme.
*******************************************************************
babamın kucağından daha güzel bir koltuk gördü mü acaba popom? sanmıyorum. bir şeyleri özledim yine. çocuk olmayı değil, kucakta olmayı istiyorum sadece. eskilerde yaşanmış güzel bir gün var, ona aşeriyorum. 5 gün içerisinde o gün bana gelsin istiyorum. bir saatliğine de olsa o günü yaşamak istiyorum. hava çok açık, uçsuz bucaksız yeşillik. orman değil ama… kara orman değil. uçsuz bucaksız yeşil. çok özledim.
hiç gitmeyeceğim.
buradayım ben merak etme.
gitmedim ki zaten.
bir küçük papatya. boylu boyunca uzanmış toprağa. yapraklarını açıp tertemiz havayı içine çekmiş. hep ters yöne baktığını farketmiş birden. güneş tam önündeymiş böyle uzanınca. sonra nefesini tutmuş. tertemiz havayı hep içinde tutmuş ondan sonra.
masallar hep mutlu sonla biter.