sarı kahve karışık bir elbise var üzerimde. tam çıkarken yağmuru farkedip geri döndüm, çekmeceyi açtım ve sapsarı bir şemsiye… az kelimeyle derdimi anlatmam lazım. insanların çok sıkıldığı bir yüzyılda yaşıyoruz. kimsenin vakti yok. uzun uzun konuşan bir kadın gördüm dün. rüyamda gördüğüm bir kadındı belki de. deja vu. ise diyordu. lütfen susun demek istedim. kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz, kim ise der ki. lütfen susun, kredi kartlarınızı, japonya’ya yapacağınız ve new yorka halihazırda yapmış olduğunuz seyahatlerinizi alın ve gidin. vaktim yok sizi dinlemeye…
ama bu sabah sarı kahve karışık bir dolama elbise var üzerimde. o kadar neşeliyim ki. kapıdaki çocuk bir sarı şemsiye insanı nasıl böyle mutlu edebilir diyor. kimsenin vakti yok ki. yağmur yağıyor. caddede bir sene geçirdim hiç bu sabahki kadar huzurlu çekmedim yağmuru içime. dünkü ise kadını gelse onu bile çekebilirim. hatta üsküdarın ne kadar nezih bir semt olduğundan, eski günlerden, isenin saçma algılanmadığı zamanlardan bahsedebilirim onunla. çok vaktim var bugün.